Borsada Risk Yönetimi: Yatırım Yaparken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
Yatırım, geleceğe yönelik bir eylemdir ve risk, gelecekteki belirsizlik dolayısıyla bir yatırımın hedeflenen kazançtan sapma olasılığı ile ilişkili bir kavramdır. Geleceğin belirsiz oluşu, her yatırımın az ya da çok risk içermesi anlamına gelir. Bu yüzden gerçekleştirilen her yatırımda riskler -bu riskleri ortaya çıkaran unsurlar bağlamında- mutlaka dikkate alınmalıdır.
Borsa yatırımının doğası gereği içerdiği riskler, tümüyle ortadan kaldırılamaz. Bu yüzden borsada risk yönetiminin amacı, risklerin tamamen yok edilmesi değil, potansiyel risk ve kazanç arasında bir denge kurma çabasıdır.
Borsada Risk Yönetimi Neden Önemlidir?
Riskin ölçümlenmesi ve yönetilmesi ile risklerin doğuracağı zararların minimize edilmesi, borsa yatırımında (diğer yatırım enstrümanlarında da benzer kaide geçerlidir) başarıya ulaşmak için doğru hisse seçimi kadar önemli bir faktördür. Çünkü yönetilmeyen riskler, bir noktada yatırımcıyı duygusal açıdan etkisi altına almaya başlayarak, sistematik düşünme ve karar alma sürecini olumsuz etkiler.
Risk yönetimi, geleneksel yaklaşımla ve görece olarak daha sezgisel bir biçimde yapılabilir. Ancak günümüzde, modern portföy yönetimi teorisi kapsamında, profesyonel yatırımcılar portföylerini risk toleransları ve finansal hedefler ile uyumlu hale getirmek için basit istatistiksel ölçümlerden karmaşık matematiksel modellere kadar daha gelişmiş yöntemler kullanmaktadır.
Yatırımcının zaman ufku ve likidite tercihi, risk tolaransını ve finansal hedeflerini şekillendiren en önemli faktörler arasındadır. Bir yatırımcı, yatırım yaptığı varlıklara kısa süre içerisinde yeniden ihtiyaç duyacaksa, yüksek riskli veya likiditesi düşük enstrümanları yerine, tasarruflarını daha düşük riskli ve yüksek likiditeye sahip menkul kıymetlere yatırmayı seçebilir.
Zaman ufkuna gelince, bu da bireysel yatırım portföyleri için önemli bir faktördür. Örneğin genç yatırımcılar, daha yüksek potansiyel getiriler sunan ve daha yüksek risk taşıyan yatırımlara yönelmekte daha istekli olabilir. Ancak, daha ileri yaştaki yatırımcılar, finansal güvence arayışının daha ön planda olması nedeniyle daha düşük riskli yatırımlar tercih edebilirler.
Borsada Risk Türleri Nelerdir?
Yatırımda risk türleri, yatırım araçlarının kendine has özellikleri doğrultusunda çeşitlenir ve her bir yatırım aracının tanımlı risk türlerine maruziyet derecesi de farklıdır. Bu bağlamda hisse senetleri açısıdan borsada risk türleri denildiğinde, birkaç farklı risk türünün öne çıktığını görürüz.
Yatırımcıların, yatırımlarını ihtiyaç duyduklarında ne kadar kolay nakde çevirebilecekleri, likidite riski olarak tanımlanır. Bu risk, ihtiyaç duyulduğunda varlıkları nakde çevirememe nedeniyle ortaya çıkabilecek kayıp olasılığını kapsar. Borsanın, daha spesifik olarak söylenecek olursa pay piyasasının, genel itibariyle likiditesi yüksek bir mecradır. Dolayısıyla likidite riski borsada, özellikle derinliği yüksek hisselerde, örneğin bir gayrimenkul yatırımına göre çok daha düşük; ancak döviz piyasasına veya hazine araçlarına göre genellikle daha yüksektir.
Diğer taraftan, yatırım yapılan hissenin piyasadaki değişimlerle dalgalanma olasılığı piyasa riski olarak tanımlanır. Piyasa riski; faiz oranları, enflasyon ve döviz kurlarındaki değişimler gibi dış faktörlerin neden olduğu kayıplara maruz kalma olasılığı ile ilişkilidir. Hisse senetleri özelinde bu risk, sistematik risk olarak adlandırılır ve bir hissenin piyasaya hassasiyet derecesini gösteren Beta katsayısıyla ölçülür.
Borsada risk türleri kapsamında, ayrıca operasyonel risk de önemli bir risk türüdür. Operasyonel risk, genel olarak bir şirkete özgü, spesifik ve sistematik olmayan riskleri tanımlar. Bu riskler, yönetime ait yetersizlikler, şirket içi aksaklıklar, hatalar veya teknolojik sorunlar gibi içsel faktörlerden kaynaklanır. Ayrıca, yasal düzenlemelere uyumsuzluk nedeniyle doğabilecek olumsuz etkiler de operasyonel risk kapsamında değerlendirilir.
Son olarak örneğin tahvil ya da bono yatırımında, karşı tarafın yükümlülüklerini yerine getirememe olasılığı ise kredi riski olarak ifade edilir. Kredi riski bağlamında devlet borçlanma senetleri, özel sektör borçlanma senetlerine göre daha düşük risk taşır. Öte yandan, hisse yatırımı, şirketler açısından borç ödeme yükümlülüğü doğurmadığından, hisse senetleri için doğrudan kredi riski söz konusu değildir. Ancak, şirketin borca batıklık hali ve iflas etme durumu, hisse senedinin değerini etkileyebilir ve bu durum da finansal risk olarak tanımlanır.
Borsada Risk Yönetimi Nasıl Olur?
Risk yönetimi, yatırımcıların portföylerinde karşılaşabilecekleri piyasa dalgalanmalarından ve potansiyel kayıplardan korunmalarını sağlamak için çeşitli stratejiler kullanmayı içerir.
Borsada risk yönetimi yapmadan önce, riskin büyüklüğünü belirli ölçütlere göre değerlendirmek gereklidir. Bunun için Riske Maruz Değer (VaR - Value at Risk), Beta veya Standart Sapma (volatilite ölçüsü) gibi metrikler kullanılır. VaR, belirli bir süre ve güven seviyesi için en kötü durumda ne kadar kaybedilebileceğini tahmin eder. Benzer şekilde, standart sapma veya Beta katsayısı kullanılarak da risk ölçümü yapılabilir. Bu hesaplamalar, yatırımcıya risklilik açısından nesnel bir değerlendirme yapma imkanı sunar. Ancak burada yatırımcının, ne kadar riski kabul edebileceği, risk toleransına bağlıdır.
Ayrıca, yatırımdan beklenen getiri ile alınan risk düzeyi arasında bir uyum olmalıdır. Başka bir deyişle, daha riskli bir yatırımın tercih edilmesi durumunda, genellikle daha yüksek bir beklenen getiri olması gerekir.
Risk ölçümü sonrası, aynı risk seviyesinde daha yüksek beklenen getiri elde edebilecek portföy dağılımlarını bulmak için yatırımcılar, verimlilik sınırı (efficient frontier) analizine başvururlar. Verimlilik sınırı, belirli bir risk seviyesinde maksimum getiriyi sağlayan portföylerin kümesidir. Bu sayede, yatırımcı risk düzeyini artırmadan daha yüksek beklenen getiri sağlayan bir portföy dağılımı olup olmadığını inceler. Söz konusu bu yaklaşım daha modern portföy yönetimi çerçevesinde çeşitlendirme (diversification) yapılmasını sağlar. Ancak bu hesaplamaları yapma imkanı olmayan durumlarda dahi, birbiriyle düşük korelasyona sahip varlıklarla yapılan “çeşitlendirme” özellikle sistematik olmayan riskleri azaltmak için etkili bir yaklaşımdır. Yapılan çeşitlendirmenin, sektörel ve mümkünse coğrafi olarak dağılım içermesi de, riskin daha etkin dağılmasını sağlayarak, risk yönetimi etkinliğini artırır.
Diğer taraftan stop loss (zarar durdurma emirleri), hedging uygulamaları, aktif portföy yönetimi, maliyet ortalaması gibi yöntemlerle de potansiyel kayıpları sınırlamaya yönelik farklı önlemler alınabilir.
Stop-Loss ve Take-Profit Noktaları Belirlenmesi
Yatırımlarda belirli bir bir stop loss (zararı durdur) ve take profit (kâr al) noktaları kullanmak da sistemli bir risk yönetim türü olarak düşünülebilir.
Stop loss ve take profit seviyesi belirlenmesi genellikle teknik analiz yöntemi kullanılarak yapılır. Örneğin belirli bir destek seviyesinin altında zarar kesmek veya belirli bir dirence yakın kar satışı yapmak bu tür bir uygulama kapsamında düşünülebilir.
Bu strateji de, diğer risk yönetim yöntemlerinden farklı görünse de, yine de risk ölçümü gerektirir. Çünkü belirlenen stop loss ve take profit seviyelerinin piyasa volatilitesi ile uyumlu olması gerekir. Bu noktada, yine teknik analizde kullanılan, söz gelimi ATR gibi volatilite ile ilişkili farklı bir indikatör de, stop loss ve take profit seviyesi belirlerken dikkate alınabilir. Çünkü yatırım yapılan piyasanın volatilitesinden bağımsız bir stop loss seviyesi belirlenmesi, belirlenen seviyenin uygun noktadan daha yakında veya uzakta olmasına sebep olarak risk yönetimi etkinliğini düşürebilir.
Borsada Neye Dikkat Edilmeli?
Risk yönetiminin nihai hedefi, uygun bir risk maruziyeti seviyesinde yatırımların beklenen getirisini en üst düzeye çıkarmaktır. Bir başka açıdan bakıldığında ise, risk yönetimi, belirli bir beklenen getiri düzeyine daha düşük riskle ulaşmayı hedefler.
Diğer taraftan, eğer piyasa riski, bir portföyün performansını belirleyen tek faktör olsaydı, portföy getirisinin daima beta ayarlı piyasa getirisine eşit olması beklenirdi. Ancak gerçek hayatta durum her zaman böyle değildir; çünkü pratikte, portföy getirisi üzerinde etkili olan başka faktörler de vardır. Bu nedenle, aktif portföy yönetim stratejileri uygulayan yatırımcılar, makroekonomik göstergeleri, şirket bilançolarını ve haber akışlarını dikkate alarak, şirket veya sektör değişimleri yapmayı veya teknik analiz kullanarak piyasa zamanlaması yoluyla piyasayı yenmeyi hedeflerler.
Bu açıdan, risk unsurunun sadece Beta veya VaR gibi niceliksel ölçütlerle sınırlı olmadığını; aynı zamanda bilgi eksikliği veya hatalı stratejilerden kaynaklanan niteliksel bir yönü de bulunduğunu söylemek mümkündür.
Yatırımcılar İçin İpuçları ve Stratejiler
Bir hisse senedi aldığınızda, fiyat belirli oranda düştüğünde, ek alım yaparak paçallama yapmak ve böylelikle ortalama maliyeti düşürmek de bir yatırım stratejisidir. Diğer taraftan bu tarz bir yaklaşım farklı yaklaşımlarla karşıtlık içerebilir. Zira fiyatı düşmekte olan bir hisse senedini ayı piyasasından almak, örneğin teknik açıdan bakıldığında doğru görülmeyebilir. Dolayısıyla burada tercihin, yatırımcının risk algısına ve risk yönetim tarzına bağlı olarak farklılık göstereceği açıktır.
Örneğin paçal yapma tarzı, yalnızca hisse senedinin gelecekte toparlanacağına dair sağlam bir beklenti varsa anlamlıdır. Çünkü hisse fiyatı düşmeye devam eder ya da hisse uzun süre düşük seviyelerde kalırsa, yatırımcının zararı artar veya taşıma maliyeti yükselir. Bu nedenle, maliyet düşürme stratejisi aynı zamanda iyi bir analiz de gerektirir.
Riskleri Yöneterek Başarıya Ulaşmak
Riskleri yöneterek başarıya ulaşmak, yatırım dünyasında başarılı olmanın vazgeçilmez unsurlarından biridir; çünkü yatırım, her zaman risk ve fırsatın bir arada olduğu bir denge üzerine kuruludur. Bu anlamda, riskleri fırsata dönüştürmenin en etkili yolu, riskleri yatırımcıların risk toleransına, yatırım tarzına ve hedeflerine uygun bir biçimde yönetmektir.
Borsada risk yönetimi için öncelikle risklerin doğru tanımlanması ve ölçülmesi gerekir. Risklerin bilinmesi ve ölçümlenmesi, yatırımcıların risk toleranslarına uygun portföy dağılımı yapabilmeleri için kritik bir adımdır.
Ancak, başarılı bir borsa yatırımının tek belirleyicisi yalnızca risk yönetimi değildir. Bunun yanı sıra, hisse senedi alırken nelere dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda bilgi sahibi olunması da son derece önemlidir. Bu bağlamda, şirketin finansal yapısı, faaliyet gösterdiği sektörün geleceği, rekabet durumu ve şirket yönetiminin stratejik kararlarının derinlemesine incelenmesi, yorumlanması ve analiz edilmesi, yatırım kararı alırken göz önünde bulundurulması gereken kritik unsurlar arasında yer alır.