Varlık Alımı Nedir?
Varlık alımı, ekonomik aktiviteyi canlandırmak için ekonomiye para enjekte etmek amacıyla bir merkez bankasının devlet tahvili veya diğer finansal varlıkları satın aldığı genişleyici bir para politikası adımıdır.
Merkez bankaları tarafından yapılan varlık alımları, parasal tabanı genişlettiğinden dolayı, varlık alımlarına, aynı zamanda parasal genişleme de denmektedir. Diğer yandan yapılan varlık alımları merkez bankalarının bilançolarında aktif artışı meydana getirir, bu yüzden varlık alımları için ayrıca “niceliksel gevşeme” (Quantitative Easing) tabiri de kullanılmaktadır.
Varlık Alımı Nedir?
Varlık alımları, diğer para politikası araçlarına göre daha yeni ve alışılmışın dışında bir yaklaşıma dayanır. Herhangi bir merkez bankasının varlık alımı yapması, dolaşıma daha çok para girmesi ve bu sayede ekonomik aktivitede artış yaşanması sonucunu doğurur.
Varlık alımı uygulamasının finans literatürüne girişi ise çok eski değildir. Varlık alımı terimi ilk defa 1995 yılında, Japonya Merkez Bankası'nda (BoJ) misafir araştırmacı olarak bulunan Alman ekonomist Richard Werner tarafından kullanılmıştır.
Bu noktada ekonomist Werner’in BoJ’a önerisi, krizle mücadelede uygulanan ve yetersiz kalan düşük faiz politikasının (likidite tuzağı), varlık alımları yoluyla ekonomiye para enjekte ederek desteklenmesi yönünde olmuştu. Ancak BoJ varlık alımı politikasını uygulamaya hemen koymadı ve bu adımı atmak için 2021 yılının Mart ayına kadar bekledi.
Varlık alımı uygulamalarının gazetelerin ekonomi sayfalarında çok daha fazla yer bulmaya başladığı dönemse “2008 Küresel Finans Krizi” sonrası olacaktı. Bu yıllarda FED, ECB ve BoE başta olmak üzere birçok merkez bankası yüksek montanlı varlık alımları gerçekleştirdi.
Diğer taraftan 2020’de patlak veren pandemi sürecinde de, merkez bankaları yine para musluklarını olabildiğince açarak yoğun bir varlık alımı programını hayata geçirdiler.
Varlık Alımlarının Azaltılması Ne Demek?
Buraya kadar “Varlık alımı nedir?” sorusu üzerinde durduk, şimdi de konuyu tersinden ele alıp “Varlık alımlarının azaltılması ne demek?” diye soracağız?
Hiçbir merkez bankası yüklü miktarda varlık alımlarını sonsuza kadar sürdürerek bu kısır ama piyasalara güzel gelen döngüyü devam ettiremez; çünkü bu durum ekonomide para şişkinliğine sebep olur ve en nihayetinde enflasyon olgusunu körükler. Hatta varlık fiyatlarında balon oluşumuna yol açar. Bu yüzden ekonomik aktivitenin yeterince canlandığı ve genişleyici politikaların amaçlarına ulaştığı görüldüğü noktada, merkez bankaları tarafından varlık alımlarının azaltılması gündeme getirilir. Ancak varlık alımları, genelde bıçak gibi kesilmez ve alımlar kademeli olarak azaltılır; buna teknik tabirle “tapering” denir.
Merkez bankalarının, hükümetlerden ve/veya ticari bankalardan düzenli varlık alımı yapması, devlet tahvili benzeri güvenli varlıkların piyasadan çekilip, merkez bankalarının bilançosuna geçmesi demektir. Söz konusu bu geçiş sırasında, varlık alımı karşılığında ekonomiye para aktarımı olması dolayısıyla piyasadaki likidite artar; varlık fiyatları yükselir ve bu da güvenli varlık getirilerinin düşmesine sebep olur. Devlet ve ipotek tahvili gibi güvenli varlıkların getirilerinin cazibesini yitirmesi ise yatırımcıların riskli varlıklara kayması neticesini doğurur.
Piyasada paranın bollaşması, yerel para birimi değerinin ve piyasa faizlerinin düşmesini de beraberinde getirir. Düşen faizler sayesinde, borç alarak yatırım ya da tüketim yapmak hem şirketler hem de hanehalkı için daha cazip duruma gelir ve bu da ekonomideki talep artışını tetikler.
Tapering ya da varlık alımının azaltılmaya başlaması ise, süreci genel olarak tersine çevirir. Piyasa faizleri yükselir, yerel para birimi değer artışı yaşar, borsadaki fiyatlamalarda bir geri çekilme yaşanabilir. Fakat tüm bu yaşananların sertliği, elbette geçiş sürecinin keskinliği ile orantılı olur.
FED Varlık Alımını Azaltırsa Ne Olur?
Şimdi de işi biraz daha güncelle harmanlayarak “FED varlık alımını azaltırsa ne olur?” diye soracağız. Aslında FED bu sene, yani 2022’de tam da bunu yaptı. Bu yüzden hikâyeyi biraz geriden alıp ne olduğunu izlersek, sanıyorum sorumuz da tüm netliğiyle aydınlığa kavuşmuş olacaktır. Bu sebeple, mevcut görümün ve ekonomik seyir bağlamında, soruyu “FED varlık alımını azaltınca ne oldu?” üzerinden ele alabiliriz.
2007 yılında FED bilançosundaki toplam varlık tutarı 900 milyar doların altındaydı. Küresel Finans Krizi ile birlikte FED bilançosu varlık alımlarıyla birlikte gittikçe genişledi ve FED varlık alımlarında azaltma yapmadan 2013 yılı sonuna kadar güvercin tutumunu sürdürdü. Bu süreç sonucundaysa, FED bilançosundaki varlıkların tutarı 4,5 trilyon dolara kadar yükseldi. Fakat 2013 yılı sonunda alınan varlık alımı azaltma kararı ardından 2018 yılına kadar geçen sürede FED bilançosunda dikkate değer bir azalış yaşanmadı. 2018’den sonra ise FED bilançosunda sınırlı da olsa bir daralma gözlemlendi.
Ancak pandemi başladıktan sonra FED’in varlık alımları yine hız kazandı ve özellikle 2020 Mart ayından sonra hayata geçirilen varlık alımları programı, FED bilançosunda bir sıçrayış meydana getirdi.
FED, Temmuz 2022’den sonra, 80 milyar doları Hazine tahvili, 40 milyar doları ipotek tahvili olmak üzere her ay 120 milyar dolarlık varlık alımı yaptı. 2021 Kasım ayında ise FED, varlık alımlarının 15 milyar dolar azaltılacağını duyurdu. 2022 Ocak ayından sonra aylık azaltma miktarını 30 milyar dolara yükselti ve Mart ayı ile birlikte tamamen durdurdu.
Varlık alımların azaltılması ABD 10 Yıllık Tahvil faizlerinin yukarı yönlü seyrini kuvvetlendirdi (zira beklentiler önceden fiyatlanmaya başlamıştı) ve faiz oranları Ekim ayında %4,3’leri test etti. Bu aynı zamanda pandemi öncesi görülen zirvelerin yeniden aşılması demekti.
Benzer fiyatlama ABD borsalarında da görüldü. 2021 yılı sonu 4800’lü seviyeleri gören S&P 500 endeksi, sonrasında 3500’lere kadar geri çekilme yaşadı. Nasdaq 100 endeksi ise 2021 sene sonu gördüğü zirveye göre yaklaşık %40’a varan bir düşüş hareketi sergiledi.
Diğer yandan hemen hemen aynı süreç içerisinde ABD doları diğer para birimleri karşısında değerlenme eğilimi içerisine girdi ve bu dönemde Dolar Endeksi 110 seviyesinin üzerini gördü.
FED Faiz Artırımı Ne Anlama Geliyor?
FED’in ana misyonu, ABD ekonomisini ideal kapasitede tutmak ya da arızaya sebep olmayacak bir tempoda ekonomik aktivitenin işler durumda olmasını sağlamaktır: Enflasyon %2 civarında kalsın ve istihdam maksimum seviyede olsun ve ekonomi ne aşırı ısınsın ne de aşırı soğusun.
Doğrusu söz konusu ABD gibi küresel ölçekte ağırlığı olan bir ekonomi olunca, bu kararlar hepimiz için önemli hâle geliyor. Zira faiz artışı doları, gelişmekte olan ülkelerden, kendi ülkesine, yani ABD’ye dönmesi yönünde teşvik ediyor.
FED’in elindeki tek politika aracı varlık alımı değil, bunun yanında başka araçlar ile birlikte faiz oranlarını (Federal Fon Hedef Oranı) belirleme yetkisi de bulunuyor. Nitekim 2021 Kasım ayında başlayan varlık alımını azaltma sürecinin başlamasından yalnızca birkaç ay sonra, 2022 Mart toplantısında, FED faizleri 25 baz puan artırma kararı aldı. Takip eden toplantılarda ise, ilk seferde 50, sonrasında 4 kere 75 baz puanlık faiz artırım kararları geldi.
FED Başkanı Jerome Powell 30 Kasım 2022’de Brookings Enstitüsü'nde yaptığı bir konuşmada ise, faiz artışlarının süreceği ancak bu noktada “vites küçültme”nin gündeme alınabileceği sinyalini verdi. Yani bu demeç şahin kalınmaya devam edilse de, şahin tavırda bir miktar yumuşama olabileceği anlamına geliyordu.
FED’in faiz oranı artırımı, hem tüketiciler hem işletmeler için borçlanmayı daha pahalı hâle getirerek talebi ılımlı seviyeye düşürmek istediği anlamına geliyor, yani FED faizleri yükselterek fiyat istikrarını yeniden sağlamayı umuyor. Çünkü öncesinde atılan gevşeme adımları pandemi döneminde ekonomiyi rahatlatmış olsa da, sonrasında ciddi bir enflasyon baskısı yarattı. Nitekim Haziran 2022’de ABD’de yıllık enflasyon %9,1 olarak açıklandı ve bu oran 1980’lerden bu yana görülen en yüksek seviyeye işaret ediyordu.
Bu açıdan bakıldığında “FED’in faiz artırımı ne anlama geliyor?” sorusunun cevabı da aslında kendiliğinden açığa çıkmış oluyor. Zira FED’in faiz artırımı ekonominin genelinde kredi maliyetlerini artırıyor. İnsanlar kredi çekerek tüketim yapmayı daha az tercih eder oluyorlar ve bunun yanı sıra, faiz oranlarının yüksek oluşu insanları tasarrufa daha fazla yönlendiriyor. Diğer bir ifadeyle, faiz oranları yoluyla enflasyonu katalize eden faktörlerin gücü azaltılarak enflasyondaki artış eğilimi de dizginlenmiş oluyor.
Elbette bu türde bir para politikası sıkılaştırması adımı, bir miktar ekonomik durgunluğa neden olma ve istihdama zarar verme riski de taşıyor, ancak hiç şüphesiz bu durumdan FED üyeleri de haberdar. Bu yüzden faiz artırım kararı alınırken, büyüme ve istihdam tarafındaki makro-ekonomik veriler de daima göz önünde bulunduruluyor. Yani bu noktada, makul bir enflasyon oranında, optimum büyüme ve istihdam hedefi gözetiliyor.
Peki ya tersi olsaydı ve FED ya da herhangi bir merkez bankası faizleri hiç artırmasa, hep en düşükte tutsaydı, iyi olmaz mıydı? Doğrusu, kulağa hoş geliyor; ancak uzun vadede bunun sürdürülebilir olmaz çok ama çok zor.
Herkes için taşınamaz bir borç yükü, tüm piyasalara yayılan ve kimin elinde patlayacağı belli olmayan finansal balonlar, bozulan gelir dağılımı ve kontrolden çıkan enflasyonist baskılar… Tüm bunlar sonunda her şeyi daha kötü bir yere götürebilir. Adeta hiç frene dokunmadan son sürat giden bir arabanın en sonunda bir şarampole yuvarlanması gibi…
GCM Yatırım Farkıyla, Borsa İstanbul’da Yatırım Yapın
Geleceğinizin inşasına bugünden başlayın ve yarınlarınıza yatırımı ertelemeyin.
Öyleyse şimdi siz de GCM Yatırım’da kendiniz için bir Yatırım Hesabı başvurusu yapın ve tasarruflarınızı Borsa İstanbul’da değerlendirin.
Üstelik borsa hesabınız açılana kadar, dilerseniz GCM Yatırım’ın sunduğu eşsiz ayrıcalıktan siz de faydalanabilir ve kullanımı tamamen ücretsiz olan “Demo Hisse Hesabı” ile 100.000 TL sanal parayla hiç risk almadan Borsa İstanbul’da yatırım yapmanın deneyimini yaşayabilirsiniz.
GCM Yatırım ile Borsa Yatırımı Yapmak İçin Ücretsiz Demo Hesabınızı Şimdi Oluşturun